10 Ekim 2017 Salı

Başarı Bağımlılığı Üzerine


    
10 Ekim 2017 Salı


   Neredeyse hergün,haberlerde madde bağımlılığı ile ilgili yazılar görürüz ve bunların hepsi ya kötü olaylardan ibarettir ya da bırakmak için tedavi yöntemlerini ve önerilerini anlatır. 
   Madde bağımlıları sık sık toplumda eleştirilip kötü gözle bakılan bir kitleyken, işkolikler her zaman toplum içinde saygı duyulan ve övünç içinde anlatılan bireylerdir. 
  Mükemmeliyetçi çocuklar, okullarda diğer çocuklardan daha iyi muamele görürler. (ki bence mükemmeliyetçilik büyük bir rahatsızlığın ana kaynağıdır)
Sistem bizi çok çalışırsak başarılı olacağımız ve başarılı olursak bizi herkesin seveceği gibi yanlış bir algı içine sokar. 
Bu algı bizi sevgisiz bırakır ve kendimizden nefret etmeye başlarız. Çocuklara ve gençlere , okullarda ve ailede öğretilen şey “çalışma bağımlısı olabilirsin, hiç sıkıntı yok.” demekten başka bir şey değildir. 
Öğrenciler varlığın tek nedeninin; iyi notlar almak ve başarılı olmaktan ibaret olduğunu zannederler. Sınavlar sizi diğerlerinden daha da çok ayırır. Bu sisteme ayak uydurabilirseniz topluma göre “başarılı” olabilirsiniz. 
Bana kalırsa başarı sübjektif bir kavram. Yazılıdan düşük alan bir çocuk başarısız değildir, sadece yazılı olduğu konuyu iyi kavrayamamıştır ve bu dünyanın sonu değildir. 
Hayattaki en büyük yazılı kendimizle olandır ve notunu da biz veririz. Kendimizi ne kadar geliştirdiğimiz, büyük oranda etki eder bu yazılıya. 
Kendine karşı dürüst olan bir birey yüksek farkındalığa sahiptir ve kendi yazılısından en yüksek notu o alır. Zaman geçtikçe, okulda öğrenilenler unutulunca,diplomalar işe yaramaz olunca, üne ve paraya doyunca, bize kalan tek şey, sistemin bizden çaldığı yılları geç fark etme pişmanlığı olacak. 
Başarınızı ölçmeye çalıştıkça hiçbir güzel şey sizi mutlu etmeyecektir. Kendinizi değersiz ve gereksiz hissedersiniz. İşinizde en iyi olsanız bile bu sizi asla tatmin etmez, dozunu her seferinde arttırmanız gerekir. 
İçinizde kendini böyle hisseden varsa; şuan kendini kucaklasın. Senin değerin okuduğun okullar,girdiğin yarışmalarda değil, insanların kalbinde ve hayatlarında bıraktığın izde. 
Eğer bir insanın bile kalbinde yaptığın iş ile güzel duygular uyandırabiliyorsan, sen kazanansın, tebrikler!












18 Nisan 2016 Pazartesi

Neden Sorgulamalıyız?

İnsanlaşabilmenin ilk basamağı sorgulamaktır. 


 Her bebek kültürel-dinsel önyargılar olmadan dünyaya gelir. Geldiği andan itibaren aile ne kadar modern olmaya çalışsa bile bazı toplumsal kurallar öğretilmeye başlanır. Çocuk gelir okul yaşına
sonra başlar cinsiyet baskıları.Cinsiyetçilik sadece öğretmenler tarafından değil başka çocuklar tarafından da aşılanır. Topluma uyumlu bir birey olmak (toplumsal yanlışlar da kabul ettirilir) her zaman en doğru yol gibi gösterilir. Oysa ki toplumsal kurallar bireyin kişilik bütünlüğünü bozar,sizi herkes gibi düşünmeye iter.

 Bundan sonraki en kritik nokta on beş  yaşından sonraki dönemdir. On beş yaş benim değişme noktamdı. Bu dönemde toplum ve kültür baskısından arınmanın en kolay yolu okumaktır.
Fakat ne okuyacağınızı seçmeniz için 'farkında' olmanız gerekir. İlk içsel sorgulamayı başlatmak için
bulunduğunuz durumdan  rahatsız olmalısınız. Rahatsız değilseniz o zaman kötü işte. Varsayalım ki
rahatsız oldunuz. Değişmek,değiştirmek istiyorsunuz. Ne yapacaksınız? Bence toplumdan soyutlanmalısınız. Soyutlanma dediğim evde oturmak değil,insanlarla konuşabilirsiniz fakat onları dinlemeyin. Siz artık Kafka'nın Dönüşüm kitabındaki gibi kendine yabancılaşacak bir birey olmanın ilk evresindesiniz. Sonraki adım önüne gelen herşeyi sorgulamak,araştırmak olacak. Bu aşama bittiğinde artık hiç bir şeye muhtemelen inancınız kalmayacak.  Bir süre sonra sinirli bir insan haline geleceksiniz çünkü sizi yıllarca kandırıldığınızı hissedeceksiniz. Bu da geçtikten sonra geldiğiniz noktada kendini yaratmış insan olacaksınız aynı Sartre'ın dediği gibi 'İnsan kendini kendi yapar, daha önce kazandığı bazı belirlenimlerin elverdiği ölçüde kendine biçim verir, kendini oluşturur.' 
Eğer sonunda yarattığınız insan olduysanız özgürsünüzdür,bireysiniz ve özgünsünüz.

Her seferinde daha çok sorgulamak dileğiyle
Selin Demirel

17 Nisan 2016 Pazar

Souvenir de Florence






En güzel Souvenir de Florence kaydı hangisidir diye neredeyse tüm kayıtları dinlemiş bulundum ve Tibor Varga 'Collection 24' CDsindeki kaydı seçtim. Neden mi? Çünkü;  Floransa rönesansın doğduğu şehirdir. Zamanında Floransa'da Leonardo Da Vinci, Michelangelo ve Dante gibi sanatçılar yetişmiş. Şehrin tarihi yapısı hala neredeyse 'olduğu' gibi duruyor. 

Tchaikovsky 1890 yazında bu eseri iki keman,iki viyola ve iki viyolonsel için yazdı. Geç romantik dönem bestecisi olmasına rağmen,eserde her zaman Floransa mimarisini hissetmek mümkün.
İşte tam da bu yüzden bu kayıt favorim oldu. Dinlerken kendimi 1900'lü yıllarda orada hissedebildim. Tibor Varga, zaten gelmiş geçmiş en büyük müzisyenlerden. Teknikle müziği o kadar güzel birleştirir ki dinlerken keman çaldığını anlayamazsınız.  

Bu CD'yi Tibor Varga festivalinde çalışmaya gittiğim hocam Susan Varga(kızı) hediye etti.
Sanırım aldığım en güzel hediyelerden biriydi. 



Tüm müzisyenler: 

Tibor Varga,Susanne Calgeer,keman
Anders Lindgren,Madeleine Carruzzo,viyola
Martin Ostertag,Susan Rybicki-Varga, viyolonsel




Görüşmek Üzere

    




İlk yazımın başlığının merhaba yapmak yerine görüşmek üzere yapmak istedim neden mi?

Çünkü bundan sonra hep yazmak istiyorum,vakit oldukça görüşmek istedikçe.

Sevgiler,öpücükler


Selin Demirel